Pazar Keyfi; Haftanın Öne Çıkan Olaylarına Dair!

Bizim çocukluğumuzda pazar günleri farklı anlamlar ifade ederdi. En basitinden bir gazetenin pazar eki ya da o güne özel köşelerini, hem keyifle hem merakla takip ederdik. Biraz da o ruhu yaşatmak için bundan böyle her pazar böyle bir köşe yapalım dedik ve gündeme dair haftalık değerlendirmelerle karşınızda olalım istedik.

Türkiye, belki 90’larda bazı noktalarda bu kadar gelişmemişti, hatta birçok konuda eksikti ama çok seslilik daha fazlaydı. Günümüzde artık ‘eleştiri’ bir ‘suç’ muamelesi görürken, siyasetten spora kadar, insanlar bir şeyleri ifade etmekten çekinir, hatta korkar oldu. Eleştiri, küfür ve hakaret olmadığı sürece, en kutsal haklardan biridir.

Elbette bu, yapılan her şeyi topa tutmak ve hiçbir şeyi beğenmemek olarak da algılanmamalı. İyiye iyi, kötüye kötü diyebildiğimiz sürece bazı şeyleri aşabileceğiz.

Maurizio Gherardini Şapkadan Tavşan Çıkardı

Fenerbahçe’de Zeljko Obradovic’in gidişi sonrası kim gelirse gelsin işi zaten zor olacaktı. Avrupa’nın en iyi koçundan görevi devralmak hiç kolay değil.

Süreç içinde birçok isim ortaya atıldı. Hatta maalesef belli kesimler birçok yerliyi Fenerbahçe’ye itelemeye çalıştı. Onlar da aslında o işin olurunun olmadığını biliyordu ama maksat denemek olsun dediler. Yoksa ortaya attıkları isimlerin Fenerbahçe’deki ömürleri 5 haftayla sınırlı kalırdı.

Maurizio Gherardini bu dönemde şapkadan adeta tavşan çıkardı. Saras’la anlaşma olmayınca doğrudan NBA pazarına gidilmesi ve Igor Kokoskov’un getirilmesi, ancak onun gibi bir yöneticinin varlığıyla mümkün olabilirdi. Üstelik devam eden süreç içinde ‘yük’ olarak gösterilen, ki bu kontratlar nedeniyle hak etmediği halde ağır eleştiriler alıyordu, çoğu sözleşmeden de karşılıklı anlaşılarak çıkılıyor. Fenerbahçe, önümüzdeki sezona çok farklı bir yol haritasıyla başlayacak, bu kesin.

Kokoskov konusunda daha şimdiden analiz kasılması ise hiç gerçekçi değil. Ne başarı ne de başarısızlık anlamında. Önce kadronun son halini, ardından koçun bu kadro yapısıyla oynatmak istediği basketbolu görmek gerekiyor. Kokoskov hamlesi, basketbol dünyasındaki ağırlığını hesap ederek, olabilecek en iyi hamleydi. Bundan sonrası biraz zamanla alakalı olacak. Ne erkenden asıp kesmek ne de göklere çıkarmak gerek.

Beşiktaş Yazın En Kilit Hamlesini Yaptı

Beşiktaş’ın başta Şehmus Hazer, Alperen Şengün, Sadık Emir Kabaca, Furkan Haltalı, Erxhan Osmani ve Hakan Sayılı olmak üzere Teksüt Bandırma‘nın altyapılar da dahil bütün oyuncularının haklarını almak için yaptığı girişim çok net yazın en kilit hamlesi oldu.

Ekonomik anlamda küçülmeye giderken, vizyonu olabildiğince büyütmek buna denir. Önümüzdeki sezon insanlar, tıpkı Bandırma’da olduğu gibi Beşiktaş’ı da daha farklı bir gözle seyredecekler ve eğer siyah-beyazlılar bu fırsatı iyi değerlendirirse, uzun vadede genç oyuncular için önemli bir seçenek haline gelecek.

Belki de Beşiktaş’ın burada açacağı bir kapı, İstanbul’un diğer bazı takımlarının da tereddütlerini yok edecek. Bu noktada oyuncuların (Bandırma’daki performanslarını) İstanbul’da da benzer şekilde devam ettirmesi gerekiyor. Zira bazı İstanbul takımlarının, özellikle genç oyuncular konusunda, en önemli çekincesi bu.

Burak Gören’in Türk Telekom’u Doğru Yolda

Geçtiğimiz sezonun öne çıkan yerlileri arasında çok rahat sayabileceğimiz Samet Geyik, Can Korkmaz ve Erdi Gülaslan hamlelerinin yanı sıra, Muhammed Baygül’ün de takımda tutulmasıyla birlikte Türk Telekom yerli rotasyonunu oluşturdu. Son yıllarda yaptıkları yabancı seçimlerinin de genelde ‘nokta atışı’ çıktığını biliyoruz.

Burak Gören, bu işin emekçileri arasında yer alan biridir. Hak edene hakkını verir. Ben daha bugüne kadar hiçbir oyuncudan, ‘Benim hakkımı yedi.’ lafını duymadım. Ki bu piyasada bunu duymamak ciddi anlamda şaşırtıcıdır.

Benim uzun yıllardır bu ülkede ‘Partizan’ tarzı bir takım hayalim vardı. Hem kendi değerlerini parlatan hem de aldıkları yabancılarla ‘kolej’ havası veren bir oluşum. Bu yapılanmaya en yakın gördüğüm takım ise şu an Türk Telekom. Tıpkı Sırbistan’da olduğu gibi, Türkiye’de de yeri geldiğinde bu kimlikte bir takıma pozitif ayrımcılık uygulanmalı. Pozitif ayrımcılıktan kastım hakemler kollasın, TBF korusun değil, bu işin yazan çizen kısmının daha sabırlı ve daha olumlu davranmasıdır.

Burak Gören’in ve Türk Telekom organizasyonun çok doğru bir yolda olduğunu, bu yolun sonunda da kazananın ülke basketbolu olacağını düşünüyorum.

Büyükçekmece’de Yine Yeniden Özhan Çıvgın

Sponsor sorununu büyük ölçüde çözüme kavuşturan Büyükçekmece, önümüzdeki sezon için tanıdık bir isim olan Özhan Çıvgın’la anlaşma sağladı.

Özhan Çıvgın, hem şehrin hem kulübün hem de oradaki basketbol kitlesinin ne istediğini en iyi bilenlerin başında geliyor. Kaldı ki, kariyeri açısından çıkışını orada yapmış ve Büyükçekmece de en parlak günlerini onunla yaşamıştı. İki taraf içinde aslında kazan-kazan durumu var.

Özhan Hoca’yla ilgili geçmişte birçok yazı yazdım. Zaman zaman övdüm, zaman zaman eleştirdim. Henüz 41 yaşında, kısa kariyerine birçok tecrübe sığdırdı. Karşıyaka’ya geçiş süreci, orada yaşadıkları ve yalnızlığı belki de bir hayat dersi oldu. Akhisar’a gidişini bir düşüş olarak görmeyip, bir meydan okumaya dönüştürmesi ve kısıtlı imkanlarla bir savaşa girmesi de önemli bir eşikti.

Şimdi yeniden, kendisini var eden ve kendisiyle birlikte var olan yere geri döndü. İmkanları yine kısıtlı olacak ama buna alışık olduğunu biliyoruz. Doğru bir oyuncu yapılanmasıyla bu lige heyecan getireceğinden de şüphem yok.

Bogdan Bogdanovic’i Altyapılarda Ders Diye Okutun

Bu ülkeden Bogdan Bogdanovic gibi bir yıldız geldi geçti. Taraflı tarafsız herkes onu sevdi. Onu özel kılan ise sadece sahadaki performansı değil, saha dışındaki duruşuydu aynı zamanda.

Bogdanovic, NBA’e gittikten sonra da bağlarını hiçbir şekilde koparmadı ülke basketboluyla. Hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen yine aynı şekilde ‘içimizden biri’ gibi hareket etti. Son olarak Kokoskov’un geliş sürecinde ‘olumlu’ referans oldu. Ki daha önce de sadece Fenerbahçe’ye değil, Türkiye’den herhangi bir takıma yapılacak transferlerde de ülke basketboluyla alakalı hep olumlu konuştu.

Bogdanovic’i hem saha içindeki gelişimi hem de saha dışındaki karakteriyle ‘ders’ diye okutmak gerekiyor.

Kemal Erdem
[email protected]

About The Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir