Yazın hareketli takımı Fenerbahçe Beko yaptığı transferlerle geçen sezonun üstünde bir kadro kurdu.
Igor Kokoskov süreci Fenerbahçe’ye hiç beklemediği şekilde ciddi bir yara verdi. Panik hamlesi olarak ise şapkadan Aleksandar Djordjevic çıktı. Erdem Can’a en azından bir sezon kredi verilseydi ve yola onunla devam edilseydi daha farklı olur muydu, bence olumlu anlamda olurdu ama şu an bunu çok fazla deşmenin anlamı yok.
Hazırlık maçlarıyla birlikte Fenerbahçe Beko’da gördüğümüz eksileri ve artıları analiz etmek istedik. Henüz sezonun çok başında olduğumuzu söylemekte fayda var. İleride nelerin değişip değişmediğini hep birlikte göreceğiz.
– Öncelik transfer değil
Fenerbahçe kadrosu için hemen herkesin kendine göre belirlediği eksikler var. Özellikle oyun kurucu pozisyonu konusunda bir beklenti oluşmuş durumda. Ancak Fenerbahçe’nin temel sorunu transfer değil, koç ve oyuncu grubu arasındaki uyumsuzluk. Koçun kafasındaki basketbolla, oyuncuların yapısı arasında ciddi bir doku uyuşmazlığı var. Vücut, organı kabul etmiyor ve bu süreç takımı gün geçtikçe daha bitkin hale getirecek. Bu durumda olası bir transferin etkisi de hissedilmeyecek.
– Potansiyelin çok altında
Djordjevic’in 90’ları andıran yavaş, sakin, akla dayalı ve setleri önemseyen anlayışı, mevcut kadronun potansiyelini tamamen dibe çekiyor. Bu takım, bu sistemde ileriye değil aksine geriye doğru yol alır. Şimdilik oyuncuların bireysel çabaları bir şekilde işi kurtarıyor ama haftalar ilerledikçe o enerjiyi kendilerinde bulmaları zorlaşacak. Çünkü akıcı hücumlarla, daha çok koş koş diye tabir ettiğimiz sisteme uygun yapı, bunun tam tersi bir felsefede çelişkiye düşer ve ortaya sadece kaos çıkar.
– Djordjevic’in değişmesi lazım
Bu kadroyu Djordjevic’in kurmadığı söylenebilir. Ancak bu kadronun başına gelmeyi de o kabul etti. Şartları ve kurulan düzeni biliyordu. Oyuncu grubu senin sistemine uymuyorsa, onlara uygun bir sistem geliştirmen lazım. Fenerbahçe’yi en çok zorlayacak konu da bu olacak. Zira Djordjevic’in değişime kapalı, inatçı ve belli noktalarda takıntılı bir koç olduğunu biliyoruz. Geçmiş takımlarında da benzer sorunlar yaşadı ve maalesef sonu iyi bitmedi. Koç’un artık bunlardan ders çıkarması, kadroyu potansiyeline uygun sistemde oynatması ve en azından bu sene kafasındakilerde diretmemesi gerekiyor. Yoksa yolun sonu yine uçurum olacak.
– Tempo ve rotasyon sorunu
Fenerbahçe’nin hazırlık maçlarından beri ciddi anlamda tempo sorunu var. Daha doğrusu tempoyu bulmaya başladığı dakikalarda yapılan rotasyonların bunu düşürdüğü görülüyor. Djordjevic, düzen dışına çıkılmasını pek sevmiyor, bu anlaşılabilir. Ancak bu takım belli bir düzende değil, kendi düzenini kurguladığı zaman hücumda potansiyelini açığa çıkartır. Oyunculara, özellikle işin hücum kısmında bu özgürlüğün verilmesi gerekiyor. Djordjevic, kafasında bunu bir taviz olarak görebilir ancak bu günümüz basketbolunun gerçekleri. Oyuncuları kısıtladığınız ve tempoyu düşürdüğünüz anda rakibe teslim olmaya başlıyorsunuz.
– İsmet Akpınar her şartta oynar
Daçka maçının en iyilerinden İsmet Akpınar, Kızılyıldız maçında ilk 2 çeyrek hiç düşünülmezken, üçüncü çeyrekte 5 dakika içinde takıma ivme kazandıran isimlerden biri oldu. Petkim maçında ise 10 dakika bile süre alamadı. Formda bir oyuncunun süresi aşağı çekilmez, aksine yukarı çekilir. İsmet, hem oyunu yönlendirme hem de skor yapabilme becerisiyle bu kadroya en önemli esnekliği katan oyuncuların başında geliyor. Hem BSL’de hem Euroleague’de rotasyonun mutlak parçalarından biri olduğu aşikar. Üstelik kağıt üzerinde bu takımın en düşük maliyetli oyuncuları arasında. Şu an minimum maliyet, maximum verimin karşılığı konumunda.
– Şehmus Hazer için maceraya gerek yok
Şehmus Hazer, belki de Türkiye’nin son yıllarda yetiştirdiği en fantastik oyuncularının başında geliyor. Genç yaşta yaptıkları ve yakaladığı çıkış, okullarda ders diye okutulmalı. Şehmus sadece basketboluyla değil, karakteriyle de çok farklı seviyede. Oyunu büyüdükçe, yüreği de bir o kadar büyüyor. Fenerbahçe’ye tırnaklarıyla kazıya kazıya geldi. Bu kulübün formasını uzun yıllar giyecek ve sembol oyuncular arasında yer alacak potansiyelde. Ancak Şehmus’u 1 numarada, oyun kurucu olarak kullanmak demek, onu bir anlamda kaybetmek demektir. Şehmus, oyunu yönlendirebilir, bu yeteneği de var. Lakin günümüz basketbolunda oyuna yön vermek için illa 1 numarada oynaman gerekmiyor. Bunu 2 ve 3 numaralar da yapıyor. 2 ya da 3’ten kurduğun oyunlar da zaten sana ekstra esneklik sağlıyor. Şehmus’u 1 kullanma macerasına girmeye hiç gerek yok. Fenerbahçe, oyun temposunu yukarı çektiği zaman zaten Şehmus’a kendi pozisyonunda yönlendirme fırsatı çok gelecek.
– Metecan Birsen’in rolü netleşmeli
Sezon başında özellikle yerli rotasyonuna yapılan en kilit hamlelerden biri Metecan Birsen’di. Hem 3 hem 4 pozisyonunda kullanılabilir olması, mücadeleci yapısı ve şutunu da belli bir seviyeye çıkarması en büyük artısı olarak göze çarptı. Ancak hazırlık maçlarından beri Metecan’ın rolü henüz netleşmedi. Bu tarz oyuncuların belli bir ritimde kalması önemlidir. Euroleague’de şu an için risk almak istenmemesi doğaldır ama BSL’de mutlaka ve mutlaka en az 15 dakikalık bir süre alması lazım.
– Kaptan Jan Vesely
Kağıt üzerinde olmasa da Fenerbahçe’nin kaptanı, ruhu ve kimliği Jan Vesely’dir. Onun için ‘önemsiz maç’ yoktur. Eğer parkeye çıkmışsa ‘kazanmak için’ çıkmıştır. Zaman zaman yüksek konsantrasyonu ve agresifliği zarar verecek boyutlara gelse de, şu bir gerçek ki sadece Fenerbahçe’ye değil, Türkiye’ye bir daha onun gibisi gelmeyecek. Vesely, arkadan gelen gençlere net bir şekilde örnek olmalı. Biz bu ülkede, ”doğuştan şu takımlıyım…” tarzı lafları çok gördük, tribünlere oynarsınız böyle. Vesely, doğuştan Fenerbahçeli değil belki ama o sahada herkesten daha çok Fenerbahçeli. Bu sezon onun performansı da belirleyici faktörlerden biri olacak.
– Nando De Colo kısıtlanmamalı
Nando De Colo gibi yıldızların maç içinde düşüş yaşama hakları her zaman vardır. Bunlara takılmak ya da buna göre süre belirlemek hatalı olur. Nando’nun her an şapkadan çıkartacağı bir tavşanı olduğunu unutmamak lazım. Eğer kadronda bu tip bir oyuncuyu tutuyorsan, kendi şartlarına göre değil, onun şartlarına göre oyunu kurarsın. Yıldızların özelliği de zaten budur.
– Tarık Biberovic krediyi hak ediyor
Sosyal medya günümüzün gerçekleri arasında. Ama maalesef yanlış bir etiket üzerinden tuhaf bir linç aracı da olabiliyor. Sonu ic’le biten herkesi Sırp sanma huyu var. Hoş Sırp olsa ne olur, adam yetenekli mi değil mi, buna bakarsın. Ancak Tarık bildiğiniz Boşnak. Hala akılları Obradovic’e laf sokmak için çalışan düşük zekalı bireylerin, Tarık’ı da Sırp zannederek, onu bu tip şeylere alet etmesi çok çirkin. Üstelik Tarık’ın Türk vatandaşlığı da var. Milli Takım’da da kullanabilir durumda. Tarık, krediyi hak eden gençler arasında geliyor. Üstelik süre aldığı maçlarda da kalitesini ortaya koyuyor ve gelecek adına olumlu sinyaller veriyor. Fenerbahçe’de Tarık’ın her zaman bir süresi olmalı, şutörleri oynata oynata kazanırsın.
– Yüksek enerji hattı Dyshawn Pierre
Dyshawn Pierre tartışmasız bu takımda ‘ciğer’ görevi görüyor. Fenerbahçe ne zaman enerjiye ihtiyaç duysa sanki sadece onun ciğerlerinden nefes alıyor gibi. Hücumdaki her aksiyonda yer alabiliyor. Zaman zaman imza şutlarını, zaman zaman potaya korkusuzca dalışlarını görebiliyoruz. Saha görüşü ve oyuna getirdiği esneklik de farklı bir boyutta. Üstelik o aslında hücum ederken de savunma yapıyor. Zira eşleştiği adamı hücumuyla inanılmaz yıpratıyor. Savunmanın bu yönünü kimse pek dikkate almaz. Ama savunma sadece savunmadayken yapılmaz. Hücum ederken yarattığınız travma çok daha etkilidir.
– Achille Polonara çıkmazı
Achille Polonara son 2 maçtır fena işler yapmadı ama halen koçun kafasında belirgin bir rolü olduğunu düşünmüyorum. Zaman zaman oyun ona geldiğinde bir şeyler yapıyor ama bu da çok kısa sekanslarda oluyor. Geniş rotasyonların en belirgin sorunlarından biri de budur. Rol dağılımı ustalık ister.
– Pierria Henry çok istekli
Pierria Henry ise takımı oyunda tutmak ve hatta zaman zaman serbest düşüşe geçen tempoyu ayaklandırmak için elinden geleni yapıyor. Mücadele ve istek anlamında Henry şu ana kadarki en iyi oyuncular arasında listenin başlarına yazılır.
– Bu format Marial Shayok’a uymuyor
Djordjevic’in şu anki formatı özellikle Marial Shayok’un elini, kolunu bağlayan en önemli etken maalesef. Shayok, hızlı hücumlarda ve oyunun temposu arttıkça maximum verim verebilen bir oyuncu. Oyunu tamamen sete döndürmek Shayok’u yok saymak gibi oluyor. Elbette hiçbir şekilde set düzenine geçilmesin demiyorum ama Shayok gibi oyuncularla sahada yer aldığında temponun yükselmesine ve hücumun da akışa bırakılmasında fayda var. Aksi halde Shayok’un hücum potansiyelinden istediğiniz verimi almanız mümkün olmayabilir. Zira Kızılyıldız maçında tempolu başlayan Fenerbahçe’de Shayok’un öne çıkması ve ardından temponun düşmesiyle ortadan kaybolması tesadüf değildi.
– Ahmet Düverioğlu ve Melih Mahmutoğlu
Ahmet Düverioğlu’na bazen gereğinden fazla yüklenildiğini düşünüyorum. Ahmet’in maximum kapasitesi bu ve bundan fazlasını beklemek, hem ona hem size zarar verir. Ahmet, tüm iyi niyetiyle elinden geleni yapmaya çalışıyor. Melih Mahmutoğlu’nun ise aldığı süreleri iyi kullandığını söylemek imkansız. Obradovic’in gidişi sonrası tamamen boşvermiş şekilde oynuyor ve sahada olduğu dakikalar eksi yazıyor. Melih’in süreleri artık gençler arasında paylaştırılmalı ve sezon sonu bu birliktelik sona ermeli.
– Devin Booker sorunsalı
Devin Booker’a ayrı bir parantez açalım. Açıkçası taraftarı ikiye bölmüş durumda. Bir taraf hiç beğenmiyor, diğer taraf ise hücumda önemli bir silah olduğunu düşünüyor. Booker, iki ucu keskin bıçak gibi. Gününde olduğu zaman hücumda önemli bir tehdit olduğunu kabul etmek lazım. Savunma zafiyetlerini ise bir şekilde kapatmak yanındaki uzuna kalacak. Ancak onu alırken zaten bunları biliyordunuz. Kadronda Booker olduğu sürece onu hiç kullanmamak da aşırı lüks olur. Bir şekilde çözüm bulunacaktır.
Kemal Erdem
[email protected]
Hocama tamamen katılıyorum..Bir maçta 80,90 .100 sayı atan takımı arıyorum. Bence antrenör takımı oyuncu yeteneklerine göre oynatmalı. Fenerbahçeyi seviyorum.
son zamanlarda okuduğum en doyurucu yazı kelimesi kelimesine katılıyorum sadece ahmet konusunda eklemek istediğim bişey var. bunca yıldır insan kendini 1 adım ilerletmiyorsa yapılan eleştirilere razı olmalı.