Ülkemizi Basketbol Şampiyonlar Ligi‘nde de temsil eden Türk Telekom‘un başarılı koçu Burak Gören‘le gündeme dair bir röportaj gerçekleştirdik.
TBL’den aldığı Türk Telekom’u önce BSL’ye çıkartan, Avrupa kupalarının yanı sıra playoff heyecanı da yaşatan Burak Gören, basketbolumuzun sorunları hakkında sorduğumuz her soruya çok açık ve net cevaplar verdi.
Evde kaldığımız ve kalmaya devam etmemiz gereken bu süreçte, mobil bağlantı üzerinden Gören’le iletişime geçtik. Zaman kısıtlaması olmadan ve soru ayırmadan, hemen her konuda düşüncelerini açıkça dile getirdi. Tecrübeli koç, birçok konuya daha farklı yaklaştı ve çözüm odaklı konuştu.
Lafı fazla uzatmadan Burak Gören’le yaptığımız röportaja geçelim.
Son günlerde yabancı sayısı olayı yine gündeme gelirken, biz de bu konuyla başladık. Gerçekten yabancı sayısını azaltmak yerlilerin gelişiminde temel faktör oluyor mu, yoksa buna takılıp başka sorunları mı kaçırıyoruz?
Burak Gören’in bu konuya bakış açısı ise şöyle:
– Bizim ülkemizde maalesef tek buraya odaklanılıyor. Elbette oynayıp oynamaması önemli etkenlerden biri gelişim açısından. Son dönemlerde medyayı, sosyal medyayı, basketboldaki etkili insanları takip ettiğim kadarıyla onlar da tamamen oynama ya da oynamama olayına takılmış durumda. Bu takıntı halimiz bizim başka şeyleri gözden kaçırmamıza neden oluyor.
– Altypılarda iyi bir eğitim modelimiz var mı, bedensel ve zihinsel olarak gelişimleri ne durumda, ki bence bu mental kavram çok önemli, bunları ne kadar yukarıya taşıyabiliyoruz? Basketbolun mental seviyesini ne kadar ileri götürebiliyoruz? Teknik ya da taktik anlamda ne derece etkili olabiliyoruz? Oyuncuların entelektüel seviyelerini ne kadar yukarı çekebiliyoruz? Oyuncuların 22 yaşına kadar oynamama problemi oluyor. Bunlar elbette önemli ama o noktaya kadar biz onları ne kadar hazırlayabiliyoruz.
– Biz sadece oynayıp oynamamaya takılırsak burada hata yaparız. Oyuncularımıza düzgün bir gelecek ve farklı bir para kazanma modeli uygulayabiliyor muyuz, bu çok önemli. Oyuncular, aileler ve menajerler gerçekten bu çocukların oynamasını mı istiyorlar, yoksa para kazanmayı mı tercih ediyorlar. Bütün bu parametreleri hiç yokmuş gibi düşünürsek doğru bir noktaya ulaşamayız.
– Oynadı oynamadı, 15 dakika oynadı niye 17 dakika oynamadı, zaten modern basketbolda genelde oyuncuların süresi 15-25 dakika arası takım yapılarında. İşin bu kısmında biz 3-5 dakikalık dilimlere çok fazla takılıyoruz. Oyuncular, aileler, menajerler çocukların oynayacakları yerleri tercih ediyorlar mı, yoksa parayı mı tercih ediyorlar? Bütün bunları aştıktan sonra bizim oynamayı tartışmamız lazım.
– Fenerbahçe ve Efes Euroleague’de mücadele ediyor ve doğal olarak çok fazla yabancı oyuncuyla oynuyorlar. Buralarda yerli oyuncuların işi kolay değil. Ama onun dışındaki bütün kulüpler, hemen hemen hepsi Avrupa’da oynadıkları kadroyla Türkiye’de de oynuyor. Bu kulüplerde yabancılar oynuyor, yerliler oynamıyor gibi bir sıkıntı bence söz konusu değil. Biz her iki kulvarda da 5 yabancıyla oynadık. Bizim gibi kulüplerde yerlilerin oynamaması gibi bir problem yok.
– Şuna bakmamız lazım, gerçekten bizim bu kadar oynayacak yerli havuzumuz var mı? Diyelim ki, yabancı sayısını 2’ye çektik, 3’e çektik ya da komple kaldırdık. Bir yandan da ligin değerini, kapasitesini korumamız lazım. Bizim bu kalitede bu kadar oyuncumuz var mı? Az evvel saydığım parametreleri göz önüne alırsak, bunu bu kadar hak eden oyuncumuz var mı? Bunların hepsini, hep birlikte düşünerek doğru bir yol bulmak lazım. Uzun lafın kısası, ben sadece oynayp oynamamakla bir oyuncunun olup olmamasını değerlendimiyorum. Oynamak elbette önemlidir ama tek neden de değildir.
Korumacı Değil Rekabetçi Olmamız Lazım
– Ekonomik konular işin farklı boyutu. Ben olaya rekabet açısından bakıyorum. Aman bizim çocuğumuzu koruyalım diyerek takınacağımız korumacı bir tavır, bizi ülke basketbolu olarak bir yere götürmez. Bugün eğer Avrupa’da mücadele etmek istiyorsak, başarı istiyorsak, ligimizin değerli kalmasını istiyorsak, milli takımımızın başarılı olmasını istiyorsak, korumacı bir tavırdan ziyade rekabetçi bir tavır takınmamız lazım.
– Bugün 5, yarın 4 olsun, hadi olmadı 3’e düşürelim. Yani bu korumacılıkla biz bir yere gidemeyiz. Bizim mutlaka doğru bir modelimiz olmadı. Doğru bir eğitim modeli yaratmalıyız. Oyuncularımıza da belirli süreleri vermeliyiz ama oyuncularımızın da rekabet etmesi gerekir. Ülkemize çok ciddi yabancı oyuncular geliyor ve bu oyuncular sırf yabancı diye oynamıyorlar. Larkin bugün Efes’te sırf yabancı diye mi oynuyor? Nick Johnson, belki de Türk Telekom tarihinin en ucuz yabancısı. Şimdi Johnson yabancı diye mi oynuyor, yoksa performansından dolayı mı? Bizim bu rekabet olayını da kaçırmamız gerekiyor, yoksa gelişimi sağlayamayız.
– Aslında bu işin yerlisi yabancısı, genci yaşlısı yok. Bu iş konuşmakla değil, sahada olur. Orhun abinin söylediği gibi atanı tutan, tuttuğunu atan oynar. Bu iş bu kadar basit. O rekabetin içine girip bunları yapabiliyorsan zaten sahada oluyorsun. Bu işi çok karmaşık hale getirmeye gerek yok, çok basit bir şey aslında. Ben Türk oyunculara da ciddi süreler veren koç olarak söylüyorum, yeri geldiğinde de bu çocukları korumalıyız. Kendi insanımıza elbette sahip çıkmalıyız ama insan yavrusunu saklarken zarar verirmiş, böyle de yapmamak lazım. Ama sırf onları koruyacağız diye de global düzeydeki rekabeti de bir kenara atamayız.
Mental Gelişim En Önemli Konu
Uzun vadeli planlamada altyapıların, A takım koçuna bağlanması ve tek bir sistem üzerinden gidilmesi hakkındaki sorumuz üzerine Gören şunları söyledi:
– A takım ne oynuyorsa altyapıda onu oynasınlar, aynı setleri kullansınlar gibi bir takıntım yok. Ama uzun vadeli bakarsak Tofaş modeli bence güzel bir örnek. Orhun abinin orada beşinci senesi. Altyapıdan oyuncuları çıkartıyorlar ve A takımdaki başarıyı koruyorlar. Onların bir ajandası var yani.
– Ben aynı setlerden ziyade doğru felsefenin uygulanmasından yanayım. Bununla alakalı Fenerbahçe’nin bir çalışma yaptığını biliyorum. Tepeden alta kadar inen bir basamak var orada. A takım beklentilerinin oyunculara aktarıldığını biliyorum.
– Mental olarak bizim oyuncularımız çok farklı yerde. Gençleri, A takımda karşılaşabilecek zorluklara karşı mental olarak hazırlamamız lazım. Bunların hepsinin eğitiminin en baştan itibaren verilmesi gerekiyor. Genel olarak bizim oyuncularımızın yetenek yönünden bir eksikliği yok. Ama mental olarak hep bir kolaycılık ve mücadeleden uzaklaşma olgusu var.
Avrupa Pazarı İçin Fedekarlık Yapmamız Şart
Kenan Sipahi ve İlkan Karaman gibi oyuncular bu sezon Avrupa pazarını tercih etti. Yerli oyuncuların, artık yavaş yavaş Avrupa’ya açılması gerektiği de somut bir gerçek olarak ortada duruyor.
Gören, bu konudaki sorularımıza şu cevabı verdi:
– Oyuncuların bir noktada parayı ya da kariyerlerini tercih etmeleri gerekiyor. Avrupa’da maalesef bizim ülkemizde kazandıkları parayı kazanamıyorlar, bu nedenle tercih sebebi de olmuyor. Kenan, sırf hayalinin peşinden koşmak için kontratında ciddi bir fedakarlık yaptı. Bizim koç olarak da, oyuncu olarak da böyle bir hayalimiz varsa eğer bunları yapmamız gerekiyor. Türk basketbolu güçlüyle, ki gerçekten güçlü, Avrupa’ya hem oyuncu hem de koç ihraç edebilmeliyiz.
– Avrupa’da bir takım çalıştırmak ya da bir takımda oynamak gibi bir düşüncemiz varsa bunun için ciddi fedakarlıklar da yapmalıyız. Bence bu yolun açılması gerekiyor. Türk basketbolunun gelişimine katkı sağlamak için özellikle Avrupa’ya ihraç olmalıyız.
BCL’de Şampiyonluk Hayalimiz Vardı
Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde harika bir sezon geçiren Türk Telekom, grubunu lider tamamlamış ve bir üst tura da bu sıfatla çıkmıştı. Gören’e, Telekom’un hem Avrupa hem de Türkiye performansını sorduk.
– Öncelikle Türkiye’den başlarsak, biz ligin ilk 8 haftasında ilk 6’da yer alan takımlarla oynadık. Bunu bahane üretmek için söylemiyorum. Zorlu bir fikstürle sezona giriş yaptık. Arada beklemediğimiz yenilgiler de oldu. Böyle olunca sanki BSL’de istenen seviyede değiliz gibi bir algı oluştu. Ama sonraki dönemde kazanmamız gereken maçları kazanarak ligde de potaya girdik.
– Lig şu an kesintiye uğradı. Eğer devam etseydi nispeten daha kolay bir fikstüre denk geliyorduk. Yakaladığımız ivmeyle ligi 6. sırada bitirme ihtimalimiz de vardı. En kötü 7. sırada bitirebilirdik. Bu konu biraz atlanıyor ve sanki BSL’de istenen noktada değiliz gibi durum oluşuyor.
– Eurocup ve BCL arasındaki fark çok azaldı. Biz iki organizasyonda da oynadık. Takım ve koç kalitesi çok yükseldi BCL’de, bunu gördük. Kuralar çekildiği zaman Bandırma’yla birlikte en zor grupladan birine düştük. Bizim bu aşamda ilk hedefimiz aslında ilk 4’te yer almaktı. Ama sonrasında şunu gördüm ki, bizim oyuncularımızın Avrupa konsantrasyonu ve motivasyonu çok üst seviyedeydi.
– Son haftalara girilirken liderlik yolumuz da açıldı. Kritik maçları kazanmaya başladık. Bu bizi daha da istekli hale getirdi. Final Four’a gidene kadar ev sahibi avantajı elimizde olacaktı. FIBA’yla yaptığımız görüşmelerde Final Four’un da Ankara’da yapılması gündemdeydi. En önemli adaydık. Bütün bunları düşündüğümüz zaman hepimizde bir hayal oluştu. Erteleme gelene kadar da çok formda ve motive durumdaydık. Burada sonuna kadar gidebileceğimizi, Final Four’u Ankara’da oynadığımız takdirde, seyircimizin de desteğiyle şampiyon olabileceğimizi düşünüyorduk.
– Şampiyonluk kelimesini fazla dillendirmiyorduk ama içten içe bunu hayal ediyor ve istiyorduk. Dürüst olmak gerekirse, kuralar çekildiğinde zorlu bir gruba düşmüştük ve ilk hedefimiz gruptan çıkmaktı. Ama grubu lider bitirip, Beşiktaş’ı da o şekilde eleyince neden olmasın dedik.
Basketbol Hayatımın En Zor Günüydü
Türk Telekom, bu sezon Arel Üniversitesi Büyükçekmece karşısında basketbol sahalarında ender görülecek bir şekilde, oldukça dramatik bir maç kaybetmişti. Bütün maç boyunca oyunu domine eden Telekom, son dakikalara da çift hanelerle önde girmiş ama son dakika içersinde rakibine teslim olmuştu.
Burak Gören’i o güne döndürmek istedik ve o maç hakkında görüşlerini sorduğumuzda şu cevabı aldık:
– Basketbol anlamında hayatımın en zor ve en üzüldüğüm günü olabilir. O maça kadar BCL’de çok iyi gidiyorduk ve ligde de kazanmamız gereken maçları kazanıyorduk. O dönemin şartlarında Büyükçekmece özellikle evinde hücum gücü çok yüksek bir takımdı. Maçı da çok ciddiye alıyorduk, aslında bu ciddiyetimizi de oyun içinde gösterdik.
– İnsanlar bizi eleştirdiler ama sonrasında o maçı analiz ettiğimizde basketbol anlamında iyi oynadığımızı gördük. Biz bütün maçı 15 sayı önde oynadık. Son 2 dakikaya da böyle girdik. Bütün kontrol elimizdeydi. Ben olaya şöyle bakıyorum. O 2 dakika içinde iki takım için de, oluşan 10 senaryonun hepsi onların lehine gelişti. Sadece tek bir senaryo bizim kazanmamıza yetecekken, bütün senaryolar onların istediği gibi şekillendi.
– Topu tribüne atsak hızlı hücum yemeden maçı kazanak noktaya gelecekken, son 8 saniye kala 2 sayı öndeyken çizgiden birini attık, diğerini kaçırdık. Faul yapalım derken, kasti faul oldu. İkisini attı, sonrasında bir basket daha buldular. Ben aslında çok sağlamcı bir koçum. Şunu net söyleyebilirim ne bizim ne de oyuncularımızın bir ihmali olmadı. Bu tamamen basketbol şanssızlığıydı. Belki 100 defa daha oynansa 1 kere bile denk gelmeyecek şeyler, üst üste oluştu.
– Ama şunu eklemem lazım. Bizim takımımız, gerçekten iyi bir takımdı. Böyle dramatik bir maçı kaybettikten sonra ertesi hafta Bursaspor’u içerde farklı yendik. Bu tip yenilgilerden sonra bazen takım kimyası bozulabilir. Koç ve oyuncular arasına güvensizlik girebilir. Oyuncuların kendine güven problemi oluşabilir. Ama biz o süreçten sonra çok çabuk ayağa kalkara, çok net bir galibiyet aldık.
Sistemdeki Çeşitlilik İstediğim Bir Şey
Türk Telekom, bu sezon zaman zaman savunmasıyla, zaman zaman ise hücumuyla maçlar kazandı. Burak Gören’e, Telekom’da oluşturduğu sistem üzerinden bir soru sorduk. Koçun, ana stratejisi tam olarak neydi ve sezon içinde neler yaptı.
Gören’in konu hakkındaki açıklamaları ise şöyleydi:
– TBL’den geldiğimiz sezon elimizde bazı kontratlar vardı. Yaş olarak da ortalamamız biraz yüksekti. Eurocup yükünü de kaldıracak şekilde, burayı atlatmak için de 4 tane çok tecrübeli yabancı üzerinden gittik. Bizim o dönemin şartlarında çok fazla hamle şansımız yoktu.
– İyi çalışan bir ekibiz. Günümüz şartlarında herkes zaten çok çalışıyor. Kimseye haksızlık yapmak istemiyorum. Sezon başında aslında çok büyük aksalıklara başladık. Bir takım sıkıntılarımız oldu. Kurmak istediğimiz takımın biraz uzağında bir takım kurduk. Transfer dönemindeki başlangıç noktamızda, sonundaki nokta çok farklıydı, bu bir gerçek.
– Bu sezona başlarken, benim kendi basketbol felsefemi tekrar hatırlamam gerekiyordu. İşin mücadele ve enerji kısmına çok inanan bir koçum. Hem hücumda hem savunmada bizim için önemli olan şey enerji. Benden başlayıp malzemecisine kadar, herkesin göstermesini istediğim şey bu enerji. Savunmaya daha önemseyen, daha tempolu ve daha enerjli dolu bir takım kurmak istemiştik. Geçen seneden çıkardığımız dersler doğrultusunda bir planlama yapmıştık.
– Savunma bizim birinci önceliğimizdi ve bu sene gerçekten iyi bir savunma takımı olduk. Bizim savunmamız, özellikle çember savunmamız Moustapha Fall’la çok ilişkilendiriliyor ama TJ Campbell, Nick Johnson, Muhammed Baygül ve Şafak Edge gibi çok ciddi ön alan savunmacılarımız vardı. Aslında Fall bizim ön alan savunmamıza büyük etki etti.
– Hücumda da roller iyi oturdu. Aslında ben ikili oyunlara inanan bir koçum ama orayı iyi oynamadığımızı gördüğümüz anda da Fall’u merkeze alarak oynadık. Bu kaydırmalarla birlikte te rollerimiz şekillendi. Campbell ceza şutlarını sokmaya başladı, Johnson topsuz katlarda etkili oldu, Wiltjer keza Fall’a gelen yardımları iyi değerlendirdi.
– Ben sonuçta savunma ya da hücumu çok fazla ayırt eden biri değilim. Her iki tarafa da çalışmaya özen gösteriyorum. Söylediğin şey de doğru, bazı maçları savunmamızla bazı maçları da hücumumuzla kazandık. Bu bizim çalıştığımız, istediğimiz bir şey. Bazı takımları gerçekten hücum ederek yenmeniz gerekiyor, bazı takımları da tutarak. Bu çeşitlilik de benim istediğim bir şey.
Yerlilerin Katkısını Kilit Rol Oynadı
Burak Gören, açıklamasında yerli oyuncuların katkısına özellikle vurgu yaparken, şunları ifade etti:
– Muhammed Baygül, çok iyi bir sezon geçirdi ve birçok kişi tarafından da milli takıma aday gösterildi. Hak ettiğini aldı. Metin, iyi bir sezon geçirdi. Basketbol yeteneklerine eklediği birkaç şey oldu ve bu bizim için önemliydi. Daha ribauntçu bir oyuncu oldu. Oyun sertlik ve devamlılık kısmında daha istikrarlı oynamaya başladı. Biraz daha içerden oynama becerilerini geliştirmeye çalıştı.
– Şafak, Enes ve Egemen önemli katkılar verdi. Belki biraz gözden uzak kalmış gibi gözüküyorlar ama her iki kulvarda da bu takımın başarılı olmasında çok kilit rol oynadılar. Egemen, Avrupa’da aldığı sürelerde bazı maçlarda bize çok ciddi katkı verdi. Enes, çok ciddi katkılarda bulundu. Şafak zaten istikrarlı olarak tecrübesini ve yeteneklerini gösterdi.
– Bu sene bizim iyi geçirdiğimiz dönemde bu oyuncuların çok ciddi katkıları oldu. Bunları da gözardı etmemek lazım.
Kyle Wiltjer’ın Hikayesi Ders Niteliğinde
Koçluk kariyerinde Sylven Landesberg’le çalışmaktan keyif aldığını söyleyen Gören, bu sezon BSL’de kendisini etkileyen oyuncular için ise, ”Shane Larkin’i söyleyebilirim. Nick Johnson ve Moustapha Fall’u a ekleyebilirim. Türk oyuncular arasında da Sertaç Şanlı, Muhsin Yaşar ve Muhammed Baygül var.” dedi.
Bu sezon performansıyla beğenilen oyuncular arasında yer alan Kyle Wiltjer’la ilgili olarak Gören’e özel olarak bir soru sormak istedim. Aslında iyi ki de sormuşum dedim.
Gören, Kyle Wiltjer’la ilgili şunları söyledi:
– Wiltjer, Kentucky’de oynarken John Calipari’ye giderek, ‘Koç, ben burada gerekli sorumluluğu alamıyorum, hem zihinsel, hem fiziksel, hem oyun olarak gelişebileceğim bir yere gitmek istiyorum.” diyerek Kentucky gibi çok önemli bir yerden ayrılıp, Gonzaga’ya gitmiş biri. Herkes için bir hayaldir Kentucky gibi bir takımda oynamak. Ama o, kendi isteğiyle oradan ayrılarak sorumluluk alabileceği bir takıma gitmeyi tercih etti.
– Avrupa kariyerinde de hep bir ara rol oyuncusu oldu. İlk denemesi Olympiakos gibi bir Euroleague takımı oldu. Ardından Malaga’ya gitti. Yazın kendisiyle görüşürken ona, ‘İki deneyeminde de ara roldeydin. Bence kendi potansiyelini gösterecek bir zemin oluşmadı. Sana burada ana rolde neler yapabileceğini gösterebiliriz.’ dedim ve bunu anlattım. Kendisine vereceğimiz sorumluluk bahsettim. Sonuçta başka teklifler de alıyordu ve bize gelme ihtimali düşük gösteriliyordu. Çok uzun görüşmelerimiz oldu. Giderken de bana, ‘Yazın ne söz verdiyseniz hepsini tuttunuz.” diyerek mesaj attı ve teşekkür etti.
– Kyle Wiltjer, hem içerden hem dışardan oynayabilmesi nedeniyle Avrupa basketbolu için çok özel bir oyuncu. İçerden oynama yeteneğinin kendisi de bu kadar farkında değildi. Sene başında biz onu içerden kullanmaya çalıştığımızda bazı eleştirilere rastladım. Biz bunda ısrar ede ede onun da inanmasını sağlayınca, farklı bir 4 numaraya dönüştü. Bence bu yaz Avrupa pazarının önemli isimleri arasında yer alacak. Ayrıca çok muazzam bir karakter ve entelektüel seviyesi de çok üst düzey.
Sezonun İptali Kaçınılmaz
Avrupa’da birçok lig iptal kararı alırken, Türkiye’de de bu ayın sonunda konunun netleşmesi bekleniyor. Liglerin iptali halinde güncel sıralama tescil mi edilmeli, yoksa sezon oynanmamış mı sayılmalı, bu da ayrı bir tartışma konusu.
Burak Gören bu konu hakkında da şunları söyledi:
– Küresel bir salgın söz konusu. Bunu her kulüp kendine göre yontmaya çalışırsa, bundan bir birliktelik çıkmaz. Kimileri mutlu olacak, kimileri mutsuz olacak. Hepimizin önceliği, bu sağlık probleminin ortadan kalkması olmalı. Umarım eski günlerimize geri dönebiliz.
– Ben, liglerin oynanarak tamamlanmasını elbette isterim ama bu mümkün gözükmüyor. Bundan sonraki süreçte muhtemelen iptal kararı alınacak. Ardından iki yol var. Ya beyaz sezon gibi değerlendirilecek ya da mevcut sıralama tescil edilecek. Her kulübü sıkıntıya sokacak noktaları olacak bu durumun. Bunu biraz daha zamana bırakıp, örnekleri de takip ederek daha sağlıklı bir karar alınacağını düşünüyorum. Ama hangi karar verilirse verilsin, birileri mutlu ve birileri de mutsuz olacak. Federasonların alacağı kararlar da kolay değil, Allah onlara da kolaylık versin.
Devşirme Oyuncu Kullanılmasını Eleştirmiyorum
Milli takımın oyuncu devşirme konusu da her zaman gündemdeki sıcaklığını koruyor. Gören’e bu konudaki bakış açısını sorduk.
Burak Gören açıklamasında şunları söyledi:
– Gönül, milli takımda sadece Türk oyuncuların oynamasını ister. Bu bir gerçek. Hepimiz bu ülkeyi seviyoruz, bu bayrağa aşığız. Cedi, Furkan ve geçmişteki bizi yurt dışında temsil eden oyuncularımız, hepsi bizim gözbebeğimiz. 2001’de Avrupa Şampiyonası’nda ikinci olurken bir tane devşirmemiz yoktu. Harika bir jenerasyondu. Gönül, bunu ister. Ama çok hızlı değişen bir basketbol atmosferi var. Sadece bizim ne yaptığımız değil, diğer ülkelerin ne yaptığı da önem kazandı.
– Her ülke böyle bir hakkı kullanıyor. Ülkemiz de bunu kullanıyor. Bu durumu açıkçası ben eleştirmiyorum. Her ülke bunu yapıyorsa ve buna ihtiyaç varsa, bizim de yapmamızı normal karşılıyorum. Ama benim gönlümden geçen, mantık tarafından değil de duygusal tarafından bakarsak, kendi milli takımımızda sadece Türk çocukları oynasın isterim. Ama şartlar sizi bu noktaya getiriyor ve siz de o şartlara adapte olmak zorunda kalıyorsunuz.
– Tekrar söylemekte fayda var. Türk koçun çalıştırdığı, Türk ekibin olduğu ve Türklerin oynadığı bir milli takım benim hayalimdir.
Aydın Örs Bizim İdolümüzdü
Koçluk kariyerinde kısa süre içinde önemli bir yol alan Burak Gören’e bu işlere başlarken ilham aldığı birinin olup olmadığını da sorduk.
Gören bu soruya şöyle cevap verdi:
– Aydın Örs’ün tarz olarak Türk basketboluna getirdiği ciddiyet çok önemliydi. Türk koçların, Türk oyuncularla başarı kazanabileceğini göstererek bizim önümüzdeki idol oldu. Ben de iş disiplinine ve ciddiyetine önem veren bir insanım. Elbette kendimizi de geliştirdiğimiz noktalar var. Basketbola başladığımız noktada o dönemki idol bizim için Aydın Örs’tü. O şartlarda imkansız olan şeyleri başarmış bir insandı. Avrupa’da şampiyonluk, milli takım başarıları.
Euroleague Seviyesinde Çalışmak İstiyorum
Koçluk kariyerindeki hedeflerini sorduğumuzda ise Gören şunları söyledi:
– Ben 39 yaşında BSL seviyesinde baş koç olma şansına sahip oldum. Çok uzun yıllar yardımcı koçluk yaptım. İşin mutfağında, emek kısmında yer aldım. Oraları fazlasıyla sindiren bir insanım. Şu an geldiğim noktadan da çok memnunum.
– Genelde oyuncularıma da bunu söylüyorum. Hiçbir zaman geldiğim noktayla yetinen biri değilim. Hep daha fazlasını istiyorum. Hem kendimle hem takımımla alakalı bu böyle. Kendime hedefler koyan bir insanım.
– Euroleague’de ve milli takımda çalışmayı çok istiyorum. Türkiye Ligi’nde uzun yıllar istikrarlı bir şekilde devam etmek hedefindeyim, çünkü bu çok önemli. Mümkünse de Avrupa’da çalışmak istiyorum. Bu deneyimi de yaşamak istediğimi söylemem lazım.
– Türkiye şartlarında bence bir kulüpte 3-4 yıl aralıksız çalışmak çok önemli. Mesleki ve insani olarak bu bir takım artıları ortaya koyuyor. Özellikle ikinci ligden aldığımız bir takımı her sene belirli bir seviyeye çekerek, belirli hedefler koyarak yukarı çıkarmaya çalıştık. Ankara’da unutulmaya yüz tutan basketbol sevgisini yeniden kazandırdık. Ankaralı bir basketbol adamı olarak da bundan dolayı çok mutluyum.
– Türk Telekom’daki 3 yıllık süreçte, buradaki basketbol ortamını yeniden ayağa kaldırarak bir şeyler yapmaya çalıştık ve bundan dolayı da gururluyum.
– Başta yönetim olmak üzere çok büyük bir ekip çalışması oldu burada. Cenk abinin ekibi, İsmail ve Serhat… Berat bey, teknik ekipte Can, İlter, Özgür, Hilmi Hoca ve yardımcı ekip, Türk Telekom’u eski günlerine geri döndürdü. Bu ekibin de bu noktada çok ciddi katkısı oldu. Bizler belki çok fazla gözönünde oluyoruz ama bu işim mutfağındaki insanların emeği de çok büyük. Hem idari anlamda hem de teknik anlamda çok istikrarlı bir yapı kurduk.
Röportaj: Kemal Erdem
[email protected]