Ülke olarak fikir birliğine vardığımız konulardan biri sporunun her alanında gençlere şans verilmesi. Bir anket yapsak yüksek oranda bu fikrin destekleneceğini düşünüyorum.
Peki o zaman neden bu fikri tam anlamıyla hayata geçiremiyoruz?
Gönül verdiğimiz takımımızda 17-18 yaşında bir genç oyuna girdiğinde hepimiz heyecanlanıyoruz ve neler yapabildiğini görmek için meraklanıyoruz. Çünkü her yeni bir genç bizim için kapalı kutu ve eğer piyango bize çıktıysa adından uzun yıllar söz ettirecek bir fantastik oyuncuyu takımımıza kazandırabiliriz.
Hazırlık maçlarında veya sezon içinde oyunun koptuğu dakikalarda tamamen düzen dışı oyunda genç oyuncularımızı görme fırsatı buluyoruz. Bu maçlarda gençlerimiz birkaç şut fırsatı buluyor. O şut girse de kaçsa da gençlerimizi alkışlıyoruz. Bir süre daha ona verdiğimiz krediyi kullanarak bulabildiği 3-5 dakikada kaçırmasına müsamaha gösteriyoruz. Ancak iş kazanmaya, kritik dakikalara veya önemli maçlara geldiğinde onların sahada olmasını istemiyoruz. Ola ki sahadaysa kaçırdığı ilk şutta veya kaptırdığı topta coachu sorumlu tutuyoruz.
“Yahu bu dakikada tecrübesiz çocuğu oyuna alarak çocuğu harcıyor. Onun yerine tecrübeli X oyuncu sahada olmalı” diyoruz.
Çünkü spor kültürümüz oyunun güzelliklerini görme üzerine değil saf maçı kazanma temeline dayanıyor. Bugün hepimiz ağzımız açık Doncic’i izliyoruz ama Llull, Fernandez, Rodriguez gibi yıldız isimlerin yanında ona ne kadar sorumluluk verildiğini, kritik maçlarda önemli süreler aldığını ve birçok maçta, mücadelenin son hücumlarını onun kullandığını unutuyoruz. Tabii Doncic çok üst düzey bir yetenek ancak bahsetmek istediğim bizim hangi yetenek seviyesinde olursa olsun oyuncuları ne kadar “o an” için hazırladığımız ve onları desteklediğimiz. Doncic altyapıdan beri o topları kullanarak yetişiyor. A takıma geldiğinde sen tecrübesizsin denmiyor. Eğer onun atabilecek özgüveni ve yeteneği varsa o top ona veriliyor ve o hücum ona çiziliyor. Biz ise altyapıda yıldız statüsüne koyduğumuz genci günü kurtarma uğruna benchte çürütüyoruz. Sonra da 3-5 maçtan sonra bundan olmayacak diyoruz.
Unutuyoruz ki öğrenmenin yolu; denemekten, hata yapmaktan ve hatalardan ders çıkarmaktan geçiyor.
Unutmayalım her genç oyuncu süperstar olmayacak. Bir takımda sadece süperstarlardan oluşmayacak. Aralarında bir takımda olmazsa olmazlardan olan görev oyuncuları olacak. Belki takıma oyuncu olarak değil ama kulübe ve ülke basketboluna saha dışında antrenör veya yönetici olarak katkı sağlayacak gençlerimiz yetişecek. Önemli olan hak edene hak ettiğini vermek, onları toplum baskısının ve kalıplaşmış ön yargıların altında ezilmesine engel olmak.
Gençlerin hataları yok mu tabii ki var. Bir sonraki yazıda gençlerin hatalarını, onların neleri iyi yapmaları gerektiğini gözlemlediğim ve dilimin döndüğü kadarıyla anlatacağım.
Hepinize mutlu günler dilerim.
Özgün Çamkuşu
[email protected]
Ülke basketbolune yön verenler,kulüp yöneticileri,idareciler,antrenörler kafa yapılarını değiştirmeden,altyapılara niteliği insan eğitmek olan kişilerı getirmeden,2000 lira maaşla kendi basketbol gelişimini tamamlamamış,gerekli eğitimi kulüplerce verilmeyen, sporcu yetiştirmeye sabrı olmayan antrenörlerin sırtına yüklenen ve asla kaldıramayacakları bu sorumluluğu umarsızca verip takımın patronu olarak caka satanlar var oldukça basketbolde daha çok genci çöpe atarız.